16 Haziran 2022 Perşembe

Diyanet İşleri Başkanlığı: "Yapay et helal değildir ve fıtrata aykırıdır."





Diyanet flaş duyuruyu yaptı: Bu gıdalar helal değil

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Başkanlık Müşaviri Dr. Muhlis Akar, küresel güçler tarafından geliştirildiği öne sürülen yapay etin helal olmadığını söyledi.

2022-06-16 11:35:00 -

Diyanet'ten gıda kıtlığına yönelik teknolojinin geliştirdiği yapay et ve GDO'lu gıdalar için helal değil yorumu geldi. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Başkanlık Müşaviri Dr. Muhlis Akar, yapay et ve GDO'lu gıdalara ilişkin, “Yapay etin 3 sebepten dini açıdan problemli olduğunu söyledik. GDO'lu gıdalara da hiçbir zaman helal ve tayyip gıda diyemeyiz” dedi.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) tarafından 15-16 Haziran tarihlerinde düzenlenen Organik Tarım Çalıştayı açılış toplantısı ile başladı. Toplantıda konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) Başkanlık Müşaviri Dr. Muhlis Akar yapay et ve GDO'lu gıdaların dini açıdan durumunu açıkladı.
"3 sebepten helal değil"

Yapay ete 3 sebepten helal ve tayyib gıda denemeyeceğini söyleyen Dr. Muhlis Akar, "Mesela yapay et tartışmaları oldu. İlk önce Başkanlığımıza, Din İşleri Yüksek Kurulumuza bu çok soruldu. Yapay et biliyorsunuz son zamanlarda tartışılan bir konu. Biz bu konuyu değerlendirdik. 3 sebepten dolayı bunun şu an için dini açıdan problemli olduğunu söyledik.

-Bir, canlı bir hayvandan alınan yani helal bir kaynaktan bir sığırdan veya eti yenen bir hayvandan alınsa bile, ondan alınan bir parça Efendimiz. A.S.'ın hadisine göre ‘canlı bir hayvandan alınan bir parça meytedir, leş hükmündedir'. Haramdır. Alınamaz. Bu yönden problemli. Helal değil.

-İkinci olarak laboratuvarda besi yeri çok önemli. Siz helal kesim yaptınız, sonra da kök hücre aldınız diyelim. Besi yeri ortamı, onun besleneceği kaynağın da helal olması gerekiyor. Orada da problem var.

-Üçüncüsü diyelim ki helal kesim yapıldı. Kök hücre alındı. Besi yeri ortamı da uygun ve helal bir kaynakla beslediniz. Yapay et diye garip bir şey ortaya çıkardınız. Peki bu helal ve tayyib gıda olur mu, yine olmaz. Neden derseniz, çünkü fıtrata aykırı bir ürün ortaya koyuyorsunuz. Allahü Teala'nın koyduğu düzene aykırı bir şey yapıyorsunuz. Bunun kısa, orta ve uzun vadede insan sağlığı üzerinde nasıl bir etki yapacağını bilemiyorsunuz.” diye konuştu.

GDO'lu gıdalar içinde durumun aynı olduğuna değinerek henüz bir zararı ortaya çıkmamışsa dinen bir şeye haram denemeyeceğini ancak helal ve tayyib gıda da denemeyeceğini belirten Dr. Akar, “GDO'lu gıdaları düşünecek olursak. Biz GDO'lu gıdalar helal midir haram mıdır bu konu bize çok sorulduğu zaman, alanın uzmanı akademisyenlerle zaman zaman bir araya geldik. Çalıştaylar istişareler yaptık. Orada GDO konusunda çok farklı değerlendirmeler gördük. Sonra da biz şöyle bir fetva çıkardık. Bir kere aktarılan gen haramsa kesinlikle o GDO'lu gıda haramdır. Yani domuz geni olabilir. Başka bir haram kaynak olabilir. Helal gen aktarılsa bile, helalle tayyibat farkına dikkat çekiyorum. Üretilen bir gıda kısa vadede insan sağlığına bir zararı yoksa henüz bir zararı ortaya çıkmamışsa dinen bir şeye haram da diyemezsiniz. Haram demek için elinizde bir nas olması lazım. Ama tayyibat açısından bu problemli. Yani GDO'lu gıdalara hiçbir zaman helal ve tayyib gıda diyemeyiz” diye konuştu.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/diyanet-flas-duyuruyu-yapti-bu-gidalar-helal-degil-1665751.html

23 Mayıs 2022 Pazartesi

Hadis İnkarcılarına Cevaplar





“Hayır; Rabb’ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar.” (Nisa 65)

“Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine ve Peygambere gelin” dendiği zaman onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa 61)


Hadis inkarcılarının sadece hadisleri değil birçok ayeti de inkar ettiğini Mehmet Yaşar Kandemir'in "Hadis Karşıtları Ne Yapmak İstiyor?" isimli kitabını okuyarak öğrenebilirsiniz. hainlerin tuzaklarına düşmemek için bu kitabı mutlaka okumalısınız! ayrıca Mahmud Esad Coşan hocanın “Sünnet olmadan ümmet olmaz” isimli kitabını da okumanızı tavsiye ederim.


Kuran'ı ve hadisleri sorgulayanın olduğu yerde şeytan vardır. Kuran ve hadiste bazı konular müteşabihtir, anlamadığın zaman fazla kurcalamayacaksın. islam akıl dinidir, FAKAT SINIRLI AKILLA HERŞEYİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.


ben Müslüman'ım bir kişinin sözü hadis ile çelişirse ben hadisi savunurum. hiç kimse hadis varken, hadise aykırı hüküm veremez! hadisi bile bile inkar eden İslam'dan çıkar. yanlışı söylendiği halde yanlışında ısrar eden, şeytanın yaptığını yapıyor demektir


"Kuran bize yeter" diyorlar hadisleri inkar edip kendi sözlerini hadisten daha önemli görüyorlar. işte ALİ İMRAN suresi 7. ayetindeki "Kalplerinde eğrilik olanlar" bu kişilerdir!


Hadis inkarcıları "kuran okuyun" diyor. Kuran okudukça onların yanlışlarını daha iyi anlıyorum. onları anlamak için Ali İmran suresi 7. ayet yeterlidir. ÖVÜNMEK İÇİN SÖYLEMİYORUM 10 farklı mealden Kuranı 22 defa okudum ve her gün 5 sayfa okumaya gayret ediyorum. -6 haziran 2020-


Kuran'ı doğru anlamak için; Öncelikle İslam'ın emir ve yasaklarına uymak gerekir. tefsir, hadis ve siyer kitabı okunmalıdır. İslamı yaşayacak kadar ilmihal bilinmelidir. Kuran'dan günde en az 4-5 sayfa okuyun. şu meali tavsiye ederim; Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Meali Hasan Karakaya


dinle kandıranlar; dünyada daha rahat bir yaşam vaad ediyor.
dinle kandırılanlar; dünyada daha rahat bir yaşam istiyor. itikadi konuları (ayet ve mütevatir hadisleri) inkar eden münafıktır.
ölçünüz bu olsun kandırılmazsınız! Her Müslüman dinini yaşamakla mükelleftir. HESAP VAR UNUTMA. Ebubekir Sifil'in Ehl-i Sünnet Akaidi, "Muhtasar Tahavi Akidesi Şerhi" kitabı akide (akaid) konusunda yazıldığı için üst seviye bir kitaptır. yani bu kitabı okumadan önce dini bilgileri bilmeniz ve yaşamanız gerekmektedir. bu kitabı okumadan en az bir meal, tefsir, siyer, hadis ve esmaül hüsna alanlarında kitap okumanızı tavsiye ederim. aksi takdirde kitaptaki bir çok konuyu anlamayacak daha sakıncalısı yanlış anlamanıza yol açabilecektir. ayrıca günümüzdeki tarihselcilik ve hadisi inkar eden yerli müsteşriklerinin tuzaklarına düşmemek için mutlaka bu kitabı okumanızı tavsiye ederim


sahih hadisleri inkar eden iki suç işler; 1- hadisi söyleyene yalancı der 2- hadisi aktarana yalancı der. birinci dinden çıkarır
ikinci kul hakkıdır. işinize gelmeyen, emir veya yasaklama içeren hadislere uymazsanız günahkar olursunuz, inkar ederseniz dinden çıkma ihtimaliniz var!


SEBE Suresi 23. ayette: “Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez.“ buyurulmuştur. yani 1- bazıları şefaat edebilir 2- bazıları şefaatten faydalanabilir GÜNAHKARLAR İÇİN ŞEFAAT VAR KAFİRLER VE MÜNAFIKLAR İÇİN YOK ARADAKİ FARK BU


“Kuran burada ne demek istemiş” demek yerine "Kuran'ın bu ayetini hayatımıza nasıl yansıtırız, bu ayetten ne gibi dersler çıkarabiliriz" diye düşünmeliyiz. Aynı şey hadisler içinde geçerlidir. Hadis ile Kuran'ı karşılaştırmak yerine Kuran ve Hadisleri hayatımıza yansıtmalıyız


Hadisler Kuran'ın açıklayıcısı ve tefsiridir. Hadis olmadan namazın kaç vakit olduğu bile bilinmiyor (ima var ama “namaz beş vakit” diye ayet yok) onun için “isra (miraç) mucizesi yalan” diyorlar. çünkü beş vakit namaz olmazsa, İslam da olmaz!


sözde Kuran Müslümanları neleri inkar ediyor; “insan Resmi ve Heykeli yapmak yasaklanmadı” diyorlar, isra(miraç) gibi mucizeleri inkar ediyorlar, cinleri inkar ediyorlar, sonsuz cehennemi inkar ediyor. BU KADAR AYET VE HADİSİ İNKAR EDEN YENİ BİR DİN UYDURUYOR DEMEKTİR


Bir Mümin; Amenerrasulü'yü inkar etmeden miracı inkar edemez Ettehiyyatü'yü inkar etmeden salavat'ı inkar edemez Beş vakit namazı inkar etmeden tarihselci olamaz Yani beş vakit namazı hakkı ile kılan bir MÜMİN yerli müsteşriklerin tuzaklarına düşmez


Bazıları "Biz Allah'ı seviyoruz" diyorlar fakat sevdiklerini ispat için hiçbir şey yapmıyorlar! Ali İmran Suresi 31. ayette buyurulduğuna göre Allah'ı seven Peygamberimize(salat ve selam olsun) ve onun şeriat'ına uymak zorundadır.


öztürk ve islamoğlu sempatizanları eğer ilimlerine güveniyorsa, İhsan Şenocak'ın "Kur'an-ı Kerim Müdafaası" ve "Sünneti Reddeden Kur'an Müslümanlığı" kitaplarını eleştirel okumaya davet ediyorum eğer samimi olarak beş vakit namaz kılıyorsanız kimin haklı olduğunu anlarsınız!


Sünnete gerek yok diyorlar! Sünnet, Peygamberimizin(salat ve selam olsun) yaptıkları veya yapmayın dedikleri şeylerdir. Peygamberimiz kelime-i tevhid'in yarısıdır. Peygamberimiz olmadan islam olmaz. Sünnete uymak hakiki samimi Mümin'in ölçüsüdür ne kadar sünnete uyarsan o kadar değerin artar


"Allah Teala'nın kitabında ve Rasulullah'ın koyduğu sünnetlerde hiçbir kimsenin görüşü (içtihadı) olamaz. Ümmet'in ictihadı, ancak hakkında ayet nazil olmayan ve Rasulullah'ın sünnetinde geçmeyen konularda olur." Ömer Bin Abdülaziz Darimi. Sünen, c.1 s. 125 no 432


-“İnsanların hadis öğrenmeye şimdikinden daha fazla muhtaç olduğu bir zaman bilmiyorum. Zira birçok bidat görüş ortaya çıkmış durumda. Hadisten nasibi olmayan bidate düşer.” Ahmed bin Hanbel


“Sahih bir hadis bulursanız, o benim mezhebimdir. Kitabımda Resulullah’ın sünnetine aykırı bir şey görürseniz, sünnetle/sahih hadisle hükmedin ve benim dediklerimi -bir kenara- bırakın.” İmam Şafii (Nevevi, Mecmu, Daru’l-Fikr, ts.1/63)


"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin" Âl-i İmrân Suresi 31. Ayeti hakkında Hasan Basri şöyle der: Allah'ı sevmenin göstergesi, Resulullahın (salat ve selam olsun) sünnetine uymaktır.” Celaleddin Es-Suyuti - Sünnetin Dindeki Yeri sayfa 120


"Birtakım insanlar çıkacak, Kuran'ın müteşabih ayetlerini öne sürerek sizinle mücadele edecekler. O durumda sünnetlerle onların yakasına yapışın. Zira sünnetlere sarılanlar Allah'ın Kitabı'nı en iyi bilenlerdir." Hazreti Ömer Dârimi, Mukaddime, 17


-“Eğer siz sahabeyi görseydiniz, onlara ‘deli!’ derdiniz; onlar sizi görselerdi, ‘bunlar mümin değil’ derlerdi.” Hasan Basri


Ahmed b. Hanbel'in Halku'l-Kur'ân fitnesi (Mihne olayları) döneminde yaşadığı bir hâdise var. Ona kırbaç vuranlar bir taraftan diyorlar ki: ”Hani siz çoğunluktunuz, kendinize Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat diyordunuz, hani nerede bu cemâat? ”İmâm Ahmed'in ona verdiği bir cevâb var, çok ibretamiz: ”Cemâat demek; tek kişi bile olsa hak tarafdârı olmak demektir. Dolayısıyla bu ”cemâat” kavramını kemiyete indirgemek doğru değil. Ebûbekir Sifil, Ehl-i Sünnet Akáidi / Muhtasar Tahâvî Akîdesi Şerhi


“”(Nefsine söz ve davranış olarak sünneti emredebilen kimse hikmet konuşur. Nefsini söz ve davranış olarak heva ve heveslerinin esiri haline getirenin ağzından ise, ancak bidat sözler çıkar. Çünkü Allah Teala söyle buyuruyor: "Ona itaat ederseniz, doğruyu bulursunuz" Nur suresi 54)”” Ebu Osman el-Hiri


Kadı Iyaz şöyle der: "Rasûlullahı (salat ve selam olsun) sevmenin, O’na muhabbet beslemenin gereklerinden biri de; O’nun Sünnet’ine sarılmak, tebliğ etmiş olduğu dîni korumak, O’na yönelen saldırıları bertaraf etmek, O’nun uğrunda gerekiyorsa malını ve canını fedâ etmektir.”


Abdullah ibni Mübarek şöyle demiştir: "Kim edebi küçük görürse, sünnetlerden mahrum kalmakla cezalandırılır. Kim sünneti hafife alırsa, farzlardan mahrum kalmakla cezalandırılır. Kim de farzlara karşı gevşek davranırsa, marifetten mahrum kalmakla cezalandırılır."


"Sünnet'e aykırı bir şeye itikâd eden kişi, dünyanın ilmini ezberlemiş olsa da, ancak fitne başıdır" Yusuf Hemedani


Kur'an-ı Kerim'in anlaşılabilmesinin Sünnete olan ihtiyacını yakın planda müşahede eden Sahâbe, Ki-tab'ın Sünnet tarafından açıklanan hiç bir yönünün kapalı kalmaması için, Allah Rasûlü'nün (sav) yemeden içmeye, uyanıklık hâlinden uykuya, oturmadan kalk­maya kadar hayatının bütün detaylarını rivayet etti. Nitekim hadis mecmuâları Sahâbe'nin hiçbir detayı atlamadan Allah Rasûlü'nden (sav) sadır olan her şeyi rivayet ettiği hadislerle doludur. İhsan Şenocak Kur’an-ı Kerim Müdafaası s. 232

Sünnete Bağlılık, İtisâm, İttibâ, HADİS ve AYETLERLE RASÛLULLAH’A İTAAT

http://bunlaridusun.blogspot.com/2021/08/sunnete-bagllk-itisam-ittiba-hadis-ve.html

“Hz. Adem (as)’ın Babası vardır” diyen Mustafa İslamoğlu’na cevap

http://mustafa1senyurt.blogspot.com/2016/07/hz-adem-asn-babas-vardr-diyen-mustafa.html

Hızır aleyhisselam kıssasından öğreneceğimiz dersler

http://mustafa1senyurt.blogspot.com/2018/03/hzr-aleyhisselam-kssasndan.html

Mustafa İslamoğlu Gerçeği

http://mustafa1senyurt.blogspot.com/2015/02/hz.html

Şefaat nedir Kimler şefaat edebilir

http://mustafa1senyurt.blogspot.com/2018/05/sefaat-nedir-kimler-sefaat-edebilir.html

https://sorularlaislamiyet.com/hadis-ve-sunnet-karsitlarinin-iddialarina-cevap-verebilir-misiniz

Kur’an Nebi’ye itaati emretmiyor mu? Sünnet düşmanlarına ayetlerden cevap

https://www.ihvanlar.net/2018/01/15/kuran-nebiye-itaati-emretmiyor-mu/

17 Mayıs 2022 Salı

Gayrimüslimler Camiye Giremez!





İmam Malik'e göre; Kafirin mescide girmesi Müslümanlar ona izin vermiş olsa dahi engellenir. Zaruri bir işi dolayısıyla (davaların mescidlerde görüldüğü yerlerde, hakimin huzuruna çıkabilmek gibi ihtiyaç hissedilen hallerde) girmesi ise istisnadır. (Ebubekir Ahmed b. Ali el-Cessas, Ahkâmu’l-Kur’an, Beyrut, t.y., III, 114)

-Mekke Medine dışındaki diğer mescid olarak tahsis edilmiş yerlere sadece müminler girebilirler. Müşriklerin gezmek amacıyla mescidlere girmeleri haramdır.

Müşriklerden Allah’ın kelamını dinlemek ve islamı öğrenmek için girmek isteyenlere cami edeplerine uygun davranmaları şartıyla belli bir alanda ve ölçüde izin verilmiştir. Ama camilerin turistik amaçlı kullanılmaları haramdır.

Ülkemizde turistlerin ve namaz kılmayanların mescidlere alınmaları Cumhuriyet ve Tanzimat geleneğidir. Camilere müşriklerin girmeleri caizdir demek büyük günah olur. Bunun asrı saadetten delili yoktur. Fetvası da yoktur.

Ayasofya vakfiyesi cami olarak vakfedildiğine göre camide yapılamayacak bir şeyi serbest bırakamaz.

Camiye müşriklerin girmesi ve şirk sembollerinin camilere asılı kalması haramdır.

Efendimiz Kabe’yi camiye çevirince oradaki İslam dışı her şeyi temizlemiştir. İsa figürü, Meryem figürü ve bir gayrimüslim devleti olan Bizans figürleri camide olmaz.

Fatih Sultan Mehmet bu figürleri sıvayla örtmüştür. Yine örtülmelidir. Caminin hem müze hem cami olarak kullanılması tanzimatçıların dayatmasıdır. Müslüman hanımlar hayızlıyken camiye giremezken gayri müslim cünüplerin ve hayızlı hanımların camiye girmesine izin verilmesi durumu söz konusu olamaz.

Evet, bir yer temizse orada namaz kılınması sahih olur. Ama bir yer camiyse orada Hıristiyan ve Yahudi dini simgeleri olamaz. Olursa orası camiye çevrilmiş olmaz.

Baba, oğul, ruhul kudus simgeleri ve Hıristiyanlık simgeleri bir camide olması caiz olursa diğer camilerdeki (camiye dönüştürülen kiliselerdeki figürleri de aynı yöntemle çıkarırsınız bu caiz olacak demektir. Ayasofya’da caizdir ama diğerlerinde caiz değildir demek gülünç olacaktır.

Dini bir konuda konuşmak Allah'ın dini hakkında konuşmak kurana ve sünnete dayanan bir delille konuşmakla olur.

Ayasofya daki figürler arada bir açılırsa bile orası cami değil; namaz kılınabilir hale getirilmiş bir yer olacaktır.

Kanaatimce o şirk figürleri örtülmediği müddetçe vakfiye yerine getirilmiş olmayacaktır.

Yukarıda 1. cevapta yazdığım gibi camiler müşriklerin alınması caiz değildir. Camilerin içerisindeki hat tabloları ve süslemelerinin seyredilmesi kastıyla namaz kılmayanlar tarafından içinin gezilmesi caiz değildir.

Namaz vakitleri diye nitelenen vakitler ateist anlayışıdır. Namaz vakitleri 24 saat sürer. Öğlenin cemaatle kılındığı vakit namaz vakti zan edilse de durum öğle değildir. Öğle vakti güneşin zevalinden güneşin 2 mızrak boyu gölgeye ulaşmasına kadardır. Bu vaktin ilk kısmını Müslümanlara diğer kısmını kâfirlere veya namaz kılmayanlara ayırmak ta haramdır.

Cami ibadet yeridir. Tefessüh edilecek yer değildir.

İslâmî hassasiyetlerdeki zayıflamanın günbegün ivme kazandığı, kavram ve mefhumların tam anlamıyla muazzam tebeddül geçirdiği bir evredeyiz. Kimin neyi esas alarak konuştuğunun belirsiz olduğu, ağızdan çıkan dînî görüşlerin hiçbir endazeye tabi tutulmadığı tam bir kaos ve keşmekeş bizimkisi. Ortamdaki cehaletin âlim seviyesine çıkardığı zümreler, uhrevi boyutunu hiç de düşünmeksizin verdikleri fetvalarla toplumda oluşan “fetva varyasyonu”nun ana müsebbipleri sayılabilirler. Hamiyyet-i İslamiyye ve gayret-i imaniyye gibi bulunmaz hazineleri, fikir dünyaları’nın metruk köşesine layık gören toplum önderleri mesabesindeki âlimler, yaşanmaz hale gelen bu içtimaî hayatta artık tuzun dahi kokmaya yüz tuttuğunun habercileri…

İslam toplumunun teşekkül merhalelerinin bidayet mertebesindeki camiler ise, arz ettikleri manzara ve sundukları portre cihetiyle tecrit kampları ve iman zindanlarından farksız durumda… Nebevi tabirle, zahiri manada nihaî şekliyle mamur, manevi anlamda hidayetten son derece mahrum İslam mescitleri, içinde hissizce kılan musalliler ve içinde ruhsuzca kılınan namazlardan son derece müşteki vaziyetteler. Konumuz itibarıyla buna siz bir de Gayrı Müslimlerin mescitlere girmesi gibi bir meseleyi ilhak ederseniz sonuç artık problem kumkumasından farksız hale geliyor.

İlgili ayet ve Sebeb-i nüzulü

Müslüman olmayan kişilerin Mescid-i Haram başta olmak üzere diğer mescitlere girip- giremeyeceklerini konu edinen ayet-i kerime “Ey İman edenler! Allah’a ortak koşanlar bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”[1] Şeklindeki ayettir. Bu ayet üzerinden ilk etapta konuşulması gereken şey ayetin nüzul sebebi olmalıdır. Ayetin nüzul sebebi hakkında müşriklerin Kâbe’ye gelip yemek getirdikleri ve bununla ticaret yaptıkları daha sonraları bundan nehyolununca Müslümanların “Bize nereden yemek gelecek” demeleri üzerine nazil olduğu nakledilmektedir.[2]

Ayette geçen müşriklerin neces oldukları şeklindeki ifade manası itibarıyla muhtelefun fihtir. Katade, Ma’mer b. Raşid ve diğerleri tarafından “neces” kelimesi müşriklerin cünüp oldukları ve gusletmelerinin dahi yıkanmak sayılmadığı şeklinde tefsir edilirken, İbn Abbas gibi müfessirler ise şirk mefhumunun onları necis kıldığı görüşüyle ayeti beyan etmektedirler. Bundan dolayıdır ki Hasen-i Basrî “Herkim bir müşrikle musafaha ederse abdest alsın” demektedir. Her halukarda müşrik olan bir kimseye İslam’a girip Müslüman olduğunda gusül alması vaciptir.

Konu hakkındaki ihtilaf ve görüşler:

Mezkûr ayet üzerinde Ulemanın adedi beşe varan farklı yorumları olmuştur. Birinci olarak Ehli Medine ayetteki mescitlerin tüm mescitlere şamil olduğunu ve müşrik tabirinin de bütün müşrikleri kapsadığını savunmaktadırlar. Zira Ömer İbn Abdülaziz bu ayet-i kerimeyi yazıp işçilerine göndermiş ve bu manayı vurgulamıştır. Ayrıca bu hususta “Allah’ın yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde” [3] şeklindeki ayet-i kerime de bu manayı teyit etmektedir. Çünkü müşrik kimselerin mescitlere sokulması bu mekânların yüceltilmesine zıt bir durumdur. Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın “Muhakkak bu mescitler, bunlarda bevl ve pisliğin bulunması doğru olmaz” [4] hadisiyle “Ben hayızlı ve cünübe mescidi helal kılmıyorum”[5] şeklindeki hadisleri aynı şekilde mescitlere müşriklerin giremeyeceğini destekliyor vaziyettedir. Müşrik kimselerin cünüp oldukları izahtan varestedir.

İmam eş-Şafii ise, ayette geçen “Mescid-i Haram ifadesinin oraya münhasır olduğunu ve gayrısındaki mescitleri kapsamadığını ifade etmektedir. Bununla beraber, ayette zikredilen müşrikler ifadesinin umumunu savunan İmam Şafii, Yahudi ve Hristiyanların Mescid-i Haram dışındaki mescitlere girmesine cevaz vermektedir.[6] Buna delil olarak Efendimiz Aleyhissalatü vesselam’ın müşrik olmasına rağmen Sümame’yi mescide bağladığını göstermektedir. Ancak Ebu Bekir İbn Arabi “Ahkamu’l-Kur’an” ında bu şekilde hüküm veren İmam Şafii’nin ayetin zahirine takıldığını ifade etmektedir. İbn Arabi’ye göre Sümame’nin mescide bağlanması bu ayetin inişinden önce olabileceği gibi Efendimiz’in onun Müslüman olacağını bilmesinden dolayı da olabilir. [7]

İmam Malik, müşrik olan kimselerin hiçbir şekilde ne Mescid-i Haram ve ne de diğer mescitlere giremeyeceğini savunmaktadır. Çünkü illet olarak müşriklerin neces olmaları ta’yin edilmiştir ki bu illet onlardan müşrik oldukları sürece hiçbir zaman ayrılmayacak bir vasıftır. O halde bunların diğer mescitlere girmeleri de caiz olmayacaktır.[8]

İmam Ebu Hanife ise zimmilerin Mescid-i Haram dışındaki mescitlere girebileceğini söylemektedir. Buna göre ayetin iki şekilde anlaşılması gerekir. Birinci olarak ayette geçen müşriklerin, kendilerine Mekke’ye ve diğer mescitlere girmelerinin yasaklanmış olduğu ve zimmetlerinin bulunmadığı müşrikler olduğu söylenebilir. Arap müşriklerinden teşekkül eden bu zümreye ya Müslüman olmaları veyahut da kılıç teklif edilmektedir. İkinci olarak ayetin müşriklerin hac için Mekke’ye girmelerinin yasak olması şeklinde anlaşılması söz konusudur[9] ki bu şekildeki bir yorumun ayetin sebebi nüzulüyle ilişkilendirilmesi mümkündür.

Netice:

Mahza hakikatten mürekkep “Fakih kimse filhakika zamanının fıkhını bilen kimsedir” şeklindeki kelamın fehvasınca meseleyi bir de günümüz açısından, serdettiğimiz görüşler ışığında tahlil edecek olursak bir takım değişikliklerden mecburi olarak bahsetmek durumunda kalmaktayız. Zira ayet-i kerimeden istinbat edilen en müsamahakâr hüküm İmam Ebu Hanife’ye nispet edilmesine rağmen, onun fetvasında yer alan “zimmet” kavramının bu gün itibarıyla mevcudiyetinden bahis yapmamız mümkün gözükmemektedir. O halde bu gün Müslüman diyarlarında gerek ziyaret ve gerekse farklı amaçlarla gelip, Müslüman mabetlerine giren gayr-ı Müslimlerin durumu ne olmalıdır?

Doğrusu, meseleyi taassuptan uzak objektif bir bakış çerçevesinde tetkik etmeye kalkışırsak yukarıda zikredilen hadisler ve sair kaviller bize gayr-ı müslim kimselerin camilere girmesinin caiz olmadığını değilse en azından ziyadesiyle mahzurlu bir iş olduğunu göstermektedir. Çünkü zaten manevi anlamda yıkık bir vaziyette ifa ettiğimiz ibadetleri, bir de selâtîn camileri başta olmak üzere diğer camilere ziyaret için gelip giydiği kıyafetiyle manevi dünyamızı iyice altüst eden kâfirlerin bu fiilinde hiçbir mahzur olmadığını söylemek ne aklen ve ne de naklen ispat edilebilecek bir dava olamaz. Bir de buna bu günkü Müslümanların gerek tefekkür ve din algısı anlamında ve gerekse fiiliyat anlamında ahtapot misali kuşatma altına aldığı “acziyet” durumunu ekleyecek olursak “âdem-i cevaz” görüşünün ne denli hakikati yansıttığı gün yüzü gibi tebeyyün edecektir. Bu bahsin bu konuyla ilişkilendirilmesi tarafımızdan icad edilen bir şey değildir. Bilakis Ebu Bekir İbn Arabî, “Ahkamu’l-Kur’an”ında bu bahsi, burada aktarmayı münasip ve mühim addettiğimiz bir vakıa ile bitiriyor ve diyor ki:

“Dımeşk’te acayip bir şey gördüm. Camisinin Batı tarafında ve bir de Doğu tarafında Bab-ı Ceyrun denen bir kapısı vardı. İnsanlar bütün bir günde bir takım ihtiyaçları için orayı yol edinir ve oradan yürürlerdi. Zimmi bir kimsenin oradan geçmesi icap ettiğinde, kapıda durur ta ki onu bir Müslüman geçirinceye kadar oradan geçemezdi. Zimmi “Ey Müslüman! Seninle geçmem için bana izin verir misin? Der, O da “Evet” deyince onunla beraber geçerdi. Mescidin görevlisi zimmiyi görüp ona “Dön, Dön! diye bağırınca Müslüman “Ben ona izin verdim” dediğinde görevli onu bırakırdı.”[10]

İşte biz buna, İzine hasret çektiğimiz ve gelmesini şu anki halimiz itibarıyla karda açan çiçekler misali hayal ettiğimiz izzet-i İslâm’ın, akıllara bir daha hiç çıkmamak üzere kazınmasını telkin eden vakıa-ı acibe diyoruz…

[1] Kur’an, Tevbe 28

[2] İbn Halife Uleyvi, Camiu’n-Nukul fi Esbabi’n-Nüzul, II/106 Yayınevi: Yok 1404 B.1

[3] Kur’an, Nur, 36

[4] El-Beyhaki, Marifetu’s-Sünen ve’l-Âsâr, III/369, No: 4958

[5] Ebu Davud, Sünen, Kitabu’t-Tahare, Babu’n fi’l Cünub yedhulu’l-Mescid 92, No:232

[6] Kurtubî, el-Cami’ li Ahkâmi’l- Kur’an, X/155 Müessesetu’r-Risale, B.1 2006

[7] Bkz. İbn Arabi, Ahkamu’l-Kur’an II/ 469,Daru’l- Kütubi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan

[8] İbn Arabi, Ahkamu’l-Kur’an, a.y.

[9] Bkz. Ebu Bekir Razi el-Cessas, Ahkamu’l-Kur’an, IV/279 Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Müessesetu’t-Tarihi’l-Arabi, Beyrut-Lübnan 1992

[10] İbn Arabi, Ahkamu’l-Kur’an II/471

https://darusselam.com/fikih/gayrimuslimlerin-mescidlere-girmesi-ve-cevazi-boyutu.html

Ayasofya'daki hristiyan sembolleri kalıcı olarak kapatılmadan içinde namaz kılınmaz


http://mustafa1senyurt.blogspot.com/2020/07/ayasofyadaki-hristiyan-sembolleri-kalc.html